İSRAİL SORUNU VE AYDININ SORUMLULUĞU-Yusuf Y.YILMAZ

29.11.2023 22:20:11
Yusuf Y.YILMAZ

Yusuf Y.YILMAZ

İsrail’in Gazze’ye yönelik sınır tanımaz işgalinin önümüze koyduğu sorunlar üzerinde cesaretle yüzleşmemiz ve düşünmemiz gerekmektedir. Çünkü salt İsrail ve Batı karşıtlığına indirgenen bir tepkisellik bizi anlamlı sonuçlara götürmeyecektir. Gazze’nin insanlık dışı işgali, sorunun sadece ora ile ilgili olmadığını, daha derinde çözmemiz gereken sorunlar olduğunu gösterdi.

 
1- Bölgede İsrail’in hukuksuz bir şekilde keyfi uygulamaları ve işgalleri.
 
2- İsrail yayılmacılığına temel hazırlayan Siyonizm ideolojisi.
 
3- Kudüs’ün statüsü
 
4- Filistin halkının geleceği ve Filistin devletinin varlığı.
 
5- Batı dünyasının İsrail’e koşulsuz desteği
 
6- İslam ülkelerinin çekimserliği
 
7- İslam ülkelerinde sivil toplum örgütlerinin yetersizliği.
 
8- İslam dünyasının enerjisini tüketen mezhebi, etnik ve kültürel çatışmaların yarattığı sorunlar.
 
9- Oryantalizmim yarattığı kültürel atmosfer.
 
10- İslam dünyasında ulusal çıkarlar etrafında örgütlenen ve İslam birliğini parçalayan milliyetçi ideolojilerin baskınlığı.
 
11- İslam ülkelerinin iktidarlarının büyük ölçüde askeri, yarı askeri otoriter yönetimlerin olması.
 
Her sorunda olduğu gibi, Gazze’ de yaşanan İsrail saldırganlığın iç ve dış sebepleri vardır. Dış sebepler, İsrail ve onu destekleyen ABD, Avrupa Birliği ve diğer ülkelerin emperyalist politikalarıdır. İç sebepler ise özellikle son üç yüz yıldır İslam dünyasının sorunlarını çözme konusundaki yetersizliğidir.
 
Kuşku yok ki, iç ve dış sorunlar bir olayın çözümsüzlüğünü çeşitli derecede etkiler. Ancak dış faktörler etkileyici iç faktörler belirleyicidir. Müslüman aydınlar, İslam toplumunu hareketsiz ve dış etkilere açık hale getiren iç faktörler üzerine yoğunlaşmalıdır. İç faktörlerin çözümlenememesi siyasal istikrarsızlık ve aidiyet sorunu yaratmaktadır. Askeri, yarı askeri otoriter yönetimlerin altında yaşamak zorunda kalan halklar, yönetimi değiştirmek konusunda iç dinamikler yetersiz kaldığı için dış güçlere destek vermek zorunda kalmaktadır. Tarih bu tür değişimlerin halklara fazla bir yarar sağlamadığını acı deneyimlerle bize göstermiştir. Burada yaşanan en önemli açmaz, halkına en küçük demokratik hakları bile esirgeyen otoriter yönetimler ile emperyalistler arasına sıkışmış halkların tercih yapma noktasındaki trajik halidir.
 
Kendi ülkelerinde adaleti tesis edemeyen otoriter yönetimlere karşı, iç dinamiklerin yetersiz kalması durumunda dış güçleri destekleyen halkların davranışı meşru ve ahlaki midir? Daha açıkçası bu durumda insanlar nasıl davranmalıdır? Bu sorunun cevabıyla samimi olarak yüzleşmemiz gerekmektedir.
 
Batı dünyasının siyasal merkezlerini ve halklarını Doğu konusunda yönlendiren en önemli felsefe oryantalizmdir. Bir bütün olarak Batı dışı toplumların (Özellikle Doğu’nun) ve çok büyük ölçüde İslam Dünyasının kendini Batı’nın kurguladığı ve tanımladığı şekilde görmeye başlaması oryantalizmin en hazin sonuçlarından biridir. Oryantalizm, kendi çıkarları doğrultusunda bir Doğu tanımını yaptı ve Doğu’yu da, Batılılaşmış aydınların aracılığı ile, büyük ölçüde buna inandırdı. Bu haliyle oryantalizm Doğu’yu kendi paradigması içinde anlamlandırması ve ötekileştirmesidir. Oryantalizmin temel tezi, Doğu’nun gelişmemiş, medenileşememiş, bilim ve felsefe üretememiş, modernleşmemiş, dahası modernleşmeye uygun bir zihinsel yapısı olmayan geri kalmış topluluklardır. Bu tezin oluşturulmasına, çok büyük ölçüde, Renan’ın düşünceleri kaynaklık etmiştir. Aslında Renan, İslam’ın bilimsel düşünmeye, gelişmeye ve ilerlemeye engel olan bir anlayış oluşturduğunu savunuyordu. İşte bu durum, gelişmiş ve ilerlemiş Batı’nın, geri kalmış Doğu’ya yapacağı her tür müdahaleyi haklılaştırmaya dönüktür. Filistin konusunu bu açıdan ele almakta yarar var. Çünkü Batılı halkların büyük çoğunluğunun Filistin konusundaki tepkisini belirleyen temel etken oryantalizmin tezleridir. Cemil Meriç’in oryantalizmi, “sömürgeciliğin keşif kolu” olarak tanımlaması da son derece değerlidir. Bu tanımlama oryantalizmin işlevini açıkça ortaya koymaktadır.
 
Edward Said, “Oryantalizm” adlı değerli eserinde beyaz, Hristiyan, hümanist bir Batılı olmasına, Batılı değerleri benimsemesine ve Batı düşüncesi içinden konuşmasına karşın büyük bir entelektüel saldırıya uğradı. Tam da kendisinin ifade ettiği gibi oryantalist bir linçe tabi tutulmuştur. Çünkü o, Batı’nın içinden konuşmasına karşın, hakim paradigmayı benimsemeyen, marjinal, sürgünde yaşayan, Filistin’i savunan, değersiz bir Arap’tır, Batılı oryantalist entelektüellerin gözünde.
 
Edvard Said, oryantalizmi eleştiren ve Batı’nın Doğu ve İslam hakkındaki düşüncelerine karşı duran bir Filistinliydi. Filistinli olması eleştirilmesindeki temel neden değildir. Edvard Said, İsrail’in Filistin işgalini eleştirmeyip, Filistin’de yaşanan katliamlara sessiz kalsaydı, oryantalizme yönelik eleştirisi makul görülebilirdi. Ancak öyle davranmayınca, O da tıpkı Roger Garaudy gibi bilim ve yayın dünyasına hâkim olan Siyonist anlayışın hedefi oldu.
 
Edward Said’in en büyük başarısı, bu konuda Batı’da yazılmış kaynakların ışığında, Batı’nın kurguladığı Doğu anlayışını ve oryantalizm felsefesini radikal bir biçimde eleştirmesiydi. Bu okuma gelişmiş ve ilerlemiş Batı’nın, geri kalmış ve gelişmemiş Doğu’yu işgal etmesine zemin hazırlıyordu. İlerlemiş Batı’nın insan olamamış topluluklara insanca davranmak zorunluluğu yoktu. Batı’da İsrail işgaline karşı görülen tepkisizliğin nedeni, oryantalizmin inşa ettiği, düşmanlaştırılmış Doğu ve İslam karşıtlığıdır. Bu tanımlamada İsrail Batı değerlerini, (Modernleşme, aydınlanma, ilerleme, bilim, hümanizm) Filistin ve tabi ki Hamas, Doğu (ilkel, gelişmemiş, vahşi) değerlerini temsil ediyor. Bu zihin yapısı da işgalciyi meşrulaştıran bir işlev üretiyor.
 
Filistin sorununu, Filistinlilerin toprak satışına indirgeyen (Bunu abartarak anlatan) ve İsrail’i değil Filistinlileri suçlayan yaklaşım bu anlamda sorunludur. Bu anlayış da, konuyu özünden saptırarak, İsrail işgalini meşrulaştırmaya dönük oryantalist bir çabadır.
 
Gazze’nin işgal girişiminin ve Filistin halkının özgürlük mücadelesinin, oryantalizmin inşa ettiği zihniyet dünyasına çarptığını gösteriyor. Özellikle Batı dünyasını etkileyen oryantalizm, Batı insanının olaya bakışını etkilemeye devam ediyor. Öyle görülüyor ki, Batı dışı toplumların aydınları bir yandan oryantalizmin inşa ettiği zihniyet dünyası ile öte yandan içinde yaşadıkları toplumları hareketsiz bırakan dini, ahlaki, tarihsel ve siyasi sorunlarla mücadele etmek zorundadır.
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları


Tüm Hakları Saklıdır © 2021 Kahta Havadis | Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlara aittir. Kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.