İSRAİL’İN SINIR TANIMAZ SALDIRGANLIĞI VE DURUMUMUZ-Yusuf Y.YILMAZ

18.06.2025 13:27:29
Yusuf Y.YILMAZ

Yusuf Y.YILMAZ

İsrail’in İran’a saldırsı, İslam dünyasının bütün zaaflarını ortaya koyması bakımından bir laboratuvar işlevi görüyor. Üzerinden bunca zaman geçmesine karşın Müslümanların hala Kerbela üzerinden düşmanlık üretmesinin ne anlamı olabilir?

İslam dünyasını mezhepsel anlamda bölen Kerbela’nın bize bıraktığı ders, siyaset uğruna araçsallaştırılan dini yorumun Peygamberin torununu bile katline cevaz verecek bir körlüğe neden olduğudur.

Tarihte yaşanmış ve ibret aşınması gereken bir konuda sürekli fitne kültürü üretmek, Müslümanların iç enerjisini heba ediyor. Sonuçta İslam dünyası, düşman bir gücün saldırısını bile meşru görmeye kadar varabilen zihinsel bir savrulma yaşıyor. Tam bu noktada düşman güçle mücadele etmek yerine tekfir kültürü devreye sokularak, hukuksuz işgal meşrulaştırılmaya çalışılıyor. Cabiri’nin dediği gibi ” tekfir baltasını göçmenin zamanı gelmedi mi? Çünkü o baltadan sürekli kan damlıyor.

İslam’ı savunduğunu iddia ederken günah işlemek ne kadar trajik bir tutumdur. İran’ı suçlarken asıl büyük sorunun İslam’ın ruhuna aykırı olan ulus devletin yarattığı kültür olduğu fark edemiyor atıl akıl.

İran’da dahil, İslam ülkelerinin tamamı milli çıkarları öne alan ulus devletlerdir. Ulus bilinci ve onun etrafında üretilen siyasal kültür, insanları mezhep, vatan, tarih ve kültür üzerinden bölüyor ve kendine bir meşruiyet alanı açıyor. Evrensel olan dini millileştiriyor ve ulusal çıkarların aparatı haline getiriyor.

Öte yandan Suriye konusunda yaptığı bütün hatalarına karşın İsrail ile doğrudan çatışmayı göze alan tek ülke İran’dır. Arabistan’dan Türkiye’ye kadar birçok ülke seyrediyor olanları. Bir tek Pakistan İran’ı desteklediğini açıklıyor.

İmam Humeyni’nin dediği gibi, “siz, namazda ellerinizin nasıl bağlanacağını tartışırken, kafirler onu kesmenin hesaplarımı yapıyor.”

Ne yazık ki, bugün İslam dünyasında atıl akıl egemen. Atıl akıl, sorun çözmeyen, sahte sorunlar üzerine yoğunlaşan akıldır. İsrail gibi bir güç vahşice İran’a saldırırken, mezhep kavgası gütmek kadar insanın basireti bağlanabilir mi?

İslam dünyasının onuru ayaklar altına alınırken, Şiiliği nasıl reddederim derdinde olan insanlar var.

Asıl sorunun Şiilik ve Sünnilik çatışması üzerinden üretildiğini göremiyor İslam dünyasına egemen olan atıl akıl. Nassın yorumunu kendi tekeline alan ve bunun üzerinden fitne üreten bakış açısı İslam dünyası için asıl büyük sorun kaynağıdır. Yorum üzerinden tekfir yapılamayacağı gibi temel bir metodolojik ilkeden bile habersiz bir vicdansızlık var ortada. İmam Maturidi, ” Tevil varsa tekfir yoktur” sözüyle yaygın bir yanlışlığa işaret ediyordu.

Kabul edilmesi gereken temel ilke, yorum üzerinden tekfir yapılamaz ilkesidir. Çünkü yorum, içine insanı çabanın girdiği beşeri bir faaliyettir. İnsanın konumu, bilgisi, birikimi, ilmi seviyesi ne olursa olsun yaptığı yorum içtihadidir. İçtihadi yorum ise içinde yanılma payı taşıdığından asla vahiyle aynı konumda değildir. Kimse kendi dini yorumunu değişmez tek doğru yorum kabul edip, farklı yorum yapan diğerini tekfir edemez.

Diğer yandan siyaset farklılıkları itikat alanına taşınmamalıdır. Elbette siyaset ile itikat arasında ilişki vardır. Ancak itikat inanç alanına, siyaset içtihat alanına aittir.

Öte yandan bir ayeti doğrudan reddetmek kişiyi dinin dışına çıkarır. Ayetin yorumlarından birini kabullenmemek ise asla tekfir konusu yapılamaz. Öyle görülüyor ki modernizmin sonucu olan ulus devletlerin siyasal kültürü Müslümanların zihnini önemli ölçüde dönüştürmüş. Kendini müslüman olarak tanımlayanların önemli bir bölümü dini milliyetçilik üzerinden anlıyor ve din yerine milli değerlerini savunuyor. Bu ulus devlet kültürünün dindar zihni nasıl dönüştürdüğünü ve yapı bozumuna uğrattığını gösteriyor. Modern ulus devletler, kendini meşrulaştıracak ulus, vatan millet, tarih inşa etmek için efsanevi bir söylem üreterek, yeni kimliğe uygun bir milli din projesi kurgulamışlardır. Laiklik, bu projenin en önemli aparatı olarak kullanılmıştır. Modern devlet inşa etmeye çalıştığı milli dini, devletin dini denetlemesinin bir aracı olarak kullanmış, bu yorumu benimsemeyenleri ise gericilik ile suçlayarak sistem dışına itmeye çalışmıştır. Bugün Türkiye’de yaşayan dindarların çoğunluğu milli din söyleminin etkisi altındadır.

Ulus devletin DİB gibi kurumlarla din üzerine kurduğu tekel, itaat kültürünü esas alan, epistemik çoğulculuğu reddeden ve devletin konumunu eleştiriyi vatan hainliği ile kodlayan bir kültür üretiyor.

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları


Tüm Hakları Saklıdır © 2021 Kahta Havadis | Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlara aittir. Kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.