Türk düşünce hayatının en önemli isimlerinden biri olan Cemil Meriç’in hiç şüphe yok ki, en önemli yönü tenkitçi kişiliğidir. Eserleri tarandığında O’nun tenkitçi yanı açık bir biçimde görülecektir. Cemil Meriç’in tarih, toplum, doğu ve batı, Türk düşüncesi, ideolojiler, aydın ve yazarlar hakkında ileri sürdüğü çarpıcı ve etkileyici eleştiriler, çoğu insanın düşünce dünyasını derinden etkilemiştir. Cemil Meriç’in eleştirel tavrı özellikle Halil Açıkgöz’ün “Cemil Meriç ile Sohbetler” adlı eserinde tüm çıplaklığı ile görülecektir. Bu kitap temel alınarak hazırlanan aşağıdaki eleştiriler, Cemil Meriç’in fikirlerini daha yakından tanımamıza yardımcı olacaktır. Cemil Meriç’in düşünce dünyasına girdikçe, görüşlerinin zamanla değiştiğini, aynı kişi hakkında farklı görüşler öne sürdüğü görülecektir. Bazen öyle acımasız eleştirilere rastlayacağız ki, okuduğumuz her cümle sahip olduğumuz yargıları derinden sarsacaktır. Halil Açıkgöz’ün eserini önemli kılan husus 1976 yılından ölüm tarihi olan 1987’ye kadar olan dönemde Cemil Meriç’in çeşitli konulara ait görüşlerini derlemiş olmasıdır. Kitap, Cemil Meriç’i anlamak isteyenler için bir kılavuz niteliğindedir. Halil Açıkgöz’ün söz konusu eserini temel alarak yaptığımız bu çalışmanın Cemil Meriç hayranlarına ışık tutacağı inancındayız. Okudukça göreceğiz ki, Cemil Meriç bir bilgi hazinesidir. Bu nedenle de ölümünden sonra (özellikle ölümünden sonra) ilgi çekmeye devam etmektedir.
Cemil Meriç’e göre “Tenkidin olması için ortak ölçütlerin olması lazım. Tenkitçi belli ölçütlere dayanarak konuşur. Cemiyette ölçü yoksa tenkitte yapılamaz. Ortak şuur. Tenkit, güzele, doğruya davettir. Bu gün bütün Türkiye’ye seslenen bir yayın ve insan yok. Ölçü buhranı var. Yapılan her şey karanlıkta birbirine gülümsemekten ibarettir. “
Cemil Meriç’in en çok eleştirdiği kelimelerden biri Türkoloji’dir. “Türkoloji kelimesinden daha yüz kızartıcı bir kelime yoktur. Ruslar çıkarmıştır bu kelimeyi, ölü milletler için. Sümeroloji gibi. Bu kelime, Türk medeniyetini paranteze almak demektir. Bu müthiş yalanı bize de kabul ettirdiler. Türkoloji Osmanlı’yı paranteze alan atıl bırakan bir kelimedir. Neden bir Frankoloji yok da Türkoloji var? Biz ölü müyüz? Ruslar ve Batılılar sırf bizi, yani Osmanlı’yı dikkatlerden uzaklaştırmak için bu kelimeyi icat etmiştir. “
Cemil Meriç’in Aydın konusunda söyledikleri de son derece açıklayıcıdır. “Aydının halkla münasebeti köy ve kasaba öğretmenleriyle oldu. Harfler değişti. Kimse okuma yazma bilmez duruma düştü. Öğretmenler de bir sömürgeye gider gibi gittiler. İlk işleri imana sövmek oldu. Halkın şuurunda garip bir aydın imajı teşekkül etti. Çok defa garip, bazı yalanları ezberlemiş sadece, köyü beğenmez, köylüyü beğenmez. Bir mürşid olmaktan uzak sevimsiz bir insan. Halk, aydın deyince, meseleleri başka kendisinden uzak bir insan görüyor karşısında.” Esasen Aydın, Ali Bulaç’ın deyimiyle, “aydınlanma felsefesinin ürünü“ ve savunucu olduğu için, başka türlü davranamazdı. Bunun için aydınlar giderek toplumuna, kültürüne ve tarihine yabancılaştı. Adeta kendi toplumları içinde yabancı ajanlar gibi dolaştı ve halk katmanları karşısında inandırıcılığını kaybetti. Oysa gerçek Aydın, Ali Şeriati’nin dediği gibi, “kendini ve toplumunu tanıyan yaşadığı çağın tanığı olan ve toplumun sorunlarına çözüm üreten kişidir, aynı zamanda o peygamber varisidir. En önemli görevi tarihte peygamberlerin yaptığı gibi, toplumu uyandırmak ve şuurlandırmaktır.
Cemil Meriç’i Batının ajanı olan aydın durumuna düşmekten kurtaran olay, yıllarca içinde yaşadığı toplumu yeniden keşfetmesine yol açan Konya yolculuğudur.
“Bir gün Konya’ya gidiyordum. Trende aynı kompartımanda beraber olduğumuz bir üniversiteli genç:
-Sen bizden değilsin, dedi. Çok tesir etmiştir bu hadise bana. Sonra düşündüm. Bu çocuk kim? Bana niçin “bizden değilsin” diyor? Ondan sonra fark ettim, dünyamın, kendi dünyamın dışında da dünyalar var. İlk taşı atan bu çocuktur” İşte bu olay Cemil Meriç’i, Cemil Meriç yapan kırılma noktasıdır. Bu andan itibaren ezber bozulmuştur. Artık “Kültür’den İrfan’a” geçmenin vakti gelmiştir.
Cemil Meriç’in açıklamalarının çok yankı bulması, bilinen yargılara aykırı ve ufuk açıcı genellemelerde bulunmuş olmasındandır. Tanzimat’tan bu yana ülkemizde en etkili siyasal akımlardan biri olan “Türkçülük “ hakkında söyledikleri de böyledir. Cemil Meriç’e göre “Rusya’dan gelen Türkçülerin hepsi Osmanlı’yı yıkmak için çalışan birer misyonerdir” . Türkçülerin etnik kökenleri hakkında da ilginç bilgiler verir: “Türkçülüğün mümessillerinin hemen hepsi gayri Türk’tür. Mesela Ahmet Vefik Paşa’nın anası Rum’dur. Şemseddin Sami halis Arnavuttur.” Özellikle dil konusunda Türkçülüğün temsilcilerinden biri olan Şemseddin Sami hakkında daha da ilginç tespitler yapar Cemil Meriç : “Şemseddin Sami madrabazın biridir. Onu ne kadar yüceltirler. Cahilin biridir. Onunla hesaplaşmadım daha, hesaplaşacağım.” “Şemseddin Sami aslında Türkçe bilmezdi. Kamus-ı Türki’yi Rumca’dan çevirdi. Soyadı biliyorsun Fraşeri’dir, Arnavut’tur kendisi ve Osmanlı’yı parçalamak için kitap yazmıştır adam.“
Türkçülerin bir diğer ismi de Ömer Seyfeddin’dir. “Ömer Seyfeddin bir subaydır. Belli bir devirde yaşar bir kültür hamulesi taşır. Batı hayranıdır. İyi bir hikayecidir; olgunlaşmadan ölmüştür. Bir yerde faydalı bir yerde zararlı olmuştur. Yazılarıyla dilde sadeleşme çığırını başlatmışlardır; ama dil, o noktadan Dil kurumunun seviyesine gelmiştir.”
Cemil Meriç “Türkçülük hareketinde harsi Türkçülük batı’dan, siyasi Türkçülük Rusya’dan gelmiştir. Gökalp tek satır yeni bir şey getirmemiştir bence.” (S. 333) diyerek Gökalp’te orijinal bir fikrin bulunmadığını savunur. Bu yüzden Gökalp’i izlemek çıkar yol değildir. Zira Gökalp’i izlemek “ çırağın çırağı olmaktır”
Cemil Meriç’e göre “Recaizade bir Aristokrattır, muhiti sosyetedir. Muallim Naci bir Anadolu çocuğudur, saraç oğludur. Recaizade, Batı’yı bilir ve hayrandır. Naci şarklıdır, fakat o da Batı’ya hayrandır.”
Cemil Meriç eleştirdiği isimlerden bazılarını daha sonra kendisiyle çelişkiye düşmek pahasına övmüştür. Said-i Nursi hakkında söyledikleri bu davranışının tipik örneklerinden biridir. Said-i Nursi ve Marx’ı karşılaştırmasında Cemil Meriç Nursi’yi tercih eder. “Bu gün Türkiye’de Said-i Nursi’nin görüşü ile sosyalizm dünya görüşü vardır. Dünya görüşleri makalemde de üzerinde durdum. Said-i Nursi’nin görüşü İslami görüşü aksettirir. Bizi ise kısmen aksettirir. Tamamlanması gereken noksanları vardır. Yerlidir. Sosyalizm ise Batı’dan gelmedir. İlim nazarında tabu yoktur. Lügatimde tabu yok. Marx’da Ben-i Âdem, Said-i Nursi’de Ben-i Adem’dir. Biri bana uzak, öteki ise yakın.”
Cemil Meriç Said-i Nursi’yi övmeye devam ediyor: “Said- i Nursi’nin bir hutbesi var; çok enteresan: yanlış anlaşılır diye korkuyorum. Adam sosyalizme açık, o da Osmanlı entelijansiyasına göre tabii.” “Said-i Nursi kavliyle fiilini birleştirmiş bir insan. Mücahit bir insan. Kürtçü değil. O devirde tek başına karşı koyabilmiş. Düşüncesinde sosyalizm sınıf çatışması var. Adamı inceledikçe hürmetim artıyor.” Sanki bu sözleri söyleyen Cemil Meriç değilmiş gibi, aynı konuda aşağıdaki değerlendirmeleri yapıyor: “Nurculuğu tarihe ve imana bağlı kalmakta faydalı bir hareket olarak görüyorum. Batıya karşı bir müdafaanın içindeler. Fakat atıl. İslam’da atalet yoktur. Nurculuk bu tarafıyla İslam’a aykırıdır.” “Said-i Nursi’yi okurken buhranlar geçiriyorum. Ağlamaklı oluyorum bazen. Yobazlık bu be birader. Benim ruhi, fikri teşekkülüme tamamen yabancı.”
Cemil Meriç’in İslamcı akımın kurucuları olan Cemaleddin Afgani ve Muhammed Abduh hakkında ki yargıları da olumsuzdur. Önce onları İngiliz ajanı, aşağılık insanlar olarak değerlendirir. Sonra da şunları ekliyor: “Cemaleddin Afgani geniş düşünceli ilk sosyalistimiz. Bu genişlik belki de masonluğundan geliyor. Bizim dindarlar yanlış biliyor.” Cemil Meriç’in yanlış biliyor dediği aydınlardan biri de Mehmet Akif’tir. Bakın Mehmet Akif Cemaleddin Afgani hakkında neler söylüyor: “Şarkın yetiştirdiği fıtratların en yükseği olmasa bile en yükseklerinden biri olduğu şüphe götürmeyen Cemaleddin Afgani’ye dair birkaç söz söylemek istiyorum.” . Bilindiği gibi Cemaleddin Afgani‘nin öncülüğünü yaptığı İslamcı akım, İslam’ı sadece bir ibadet dini değil, aynı zamanda onu ekonomik, siyasi, sosyal boyutları olan bir dünya görüşü, emperyalizme karşı kurtuluş mücadelesi veren bir ideoloji, devleti İslamileştiren ve İslam devletini amaç edinen siyasi bir akım; kaynaklara dönüşü, (Kuran ve Sünnet) içtihat kapısının açılmasını ve cihat ruhunun uyandırılmasını savunan yeni bir aktivist anlayıştır. Bilindiği gibi Afgani emperyalizme karşı mücadele etmek için güçlü bir İslam birliği fikrini savunuyordu. Bu amaçla İslam dünyasını baştan başa dolaşan Cemaleddin Afgani İstanbul’a gelip zamanın padişahı 2. Abdülhamit ile de görüşmüştür. Fakat İstanbul uleması onu kıskandığından dolayı hakkında dedikodular uydurmuş ve gözden düşürmüşlerdir. Cemil Meriç’in de Afgani hakkında söylenen olumsuz eleştirilerden etkilendiği görülüyor.
Meriç, Tanzimat’tan beri süregelen modernleşme çabalarına eleştirel yaklaşırken özellikle dil değişimi konusundaki eleştirileri çok çarpıcıdır. “Biz Tanzimat’tan sonra düşünmeye ve kelimelere mana vermeye başladık. Osmanlı yüz sene çalıştı ve bir düşünce zemini kuruldu. Tam gelişeceği esnada harfler değişti. Bir sene öncesine dahi yabancılaştık. Böyle bir felaket hiçbir milletin başına gelmemiştir. Harflerde değişince tam bir anarşi doğdu. Anarşi oradan miras kalmıştır. Her kelime gündüz dikilir, akşam sökülür, bir fidan gibi tutmaz olmuş. Bu şartlar altında ne yapılır? Kelimeleri muhafaza etmek lazım.”
Cemil Meriç 27 Mayıs darbesini tahlil ederken CHP ile 27 Mayıs’ı yapan generaller arasındaki ilişkiyi de ortaya koyuyor. “Bir anayasa yaptılar. Bu anayasayı tatbik etmiyorsunuz diye adamları astılar. 27 Mayıs’ta bir takım oyunlar oynandı. Baştakiler Halk Partisiyle anlaştılar ve güya anayasa referanduma sunuldu. Tavır şuydu: Ya bu adamları seçersiniz, ya biz başınıza bela oluruz. Tabi halk hiçbir şey bilmiyor.
Meriç her irtica sendromunda gündeme gelen Kubilay olayına da resmi tarih tezinin dışında bakıyor. “M. C. Kubilay gibi bir adamın anma yıldönümünü yapıyor. Bu kışkırtıcı ajan yüzünden binlerce adam asılmış. Tam bir tezatlar içinde Türkiye. Haydi Halk Partisi yapar bunu, çünkü pisliğidir bu.”
Türkiye’de radikal akımların devletle şu veya bu şekilde iç içe girdiği dönemler oldukça fazladır. Cemil Meriç’e göre TİP(Türkiye İşçi Partisi) deneyimi de böyledir. “ TİP tamamen MİT tarafından kuruldu. Kemal Sülker yüzde seksen polistir. Entelektüel sayılmaz Kemal Sülker. Bana “hatıralarımı yazsam, mezarımdan çıkarır bu adamlar” dedi. “Çok namuslu bir zamanda kafaları çektiğimiz bir sırada söyledi.”
Din-Devlet ilişkileri Cumhuriyet tarihi boyunca tartıştığımız en temel problemimizdir. Cemil Meriç burada devletin büyük hata yaptığını savunur. “Cumhuriyetin en büyük hatası dinden uzaklaşmak olmuştur. Din sevgidir, insanlıktır. Din damarlarımızdaki her kanda mevcuttur. Bundan tecrit edilen Türk insanı kabile devri insanı gibi ayakta duramaz. Dilimizde bir parça dinimizdir. “
Meriç eleştirdiği kişilerde zaman zaman tenakuza düşmüştür. Tıpkı Tanpınar eleştirilerinde olduğu gibi. Önce eleştirileri sıralayalım. “Tanpınar’ın üslubunu sevmem. Bir bayıra çıkan katarlardan müteşekkil bir trene benzetmiştim üslubunu bir yazımda.” Tanpınar arayan adamdır ve küçük tatminlerin adamıdır. “Hamdi Bey küçük hesaplar için avuç açan ve ayak öpen bir şahsiyettir.” Ahmet Hamdi Tanpınar’ı acımasızca eleştiren Cemil Meriç, kendisiyle çelişkiye düşercesine şu satırları yazar. “Ahmet Hamdi’nin şimdi niçin yalnız kaldığını anlıyorum. Ne Necip ne Nazım bu adamla mukayese edilebilir. Diğerleri onun yanında kapıcı dahi olamazlar.”
Cemil Meriç’in Necip Fazıl değerlendirmesi de bilinen değerlendirmelerin epey dışındadır. “Necip kendi tezatları içinde muzdariptir. Batı’dan bir türlü kopamamıştır. Necip bu yaşta dahi zamparadır. Yaşayış prensipleri itibariyle Avrupalıdır. Televizyona çıkıp maskaralıklar yapmaya lüzum yok. Bir trajedidir Necip.” Cemil Meriç Necip Fazıl hakkında neredeyse hiçbir olumlu fikre sahip değildir. “Mesela Necibi ele alalım. 1938’lere kadar sefih bir adam. Sonra Halk Partisi millet vekili yapmadığı için karşıya geçti. Kumarbazlığı, dolandırıcı olduğu muhakkak. Birkaç sene önce birkaç Fransız tanışmak istemiş. Perapalasta kafayı çekmişler, sonra rezalet çıkmış tabii. Halk bunu kendisinden kabul eder mi? Cemil Meriç Mehmet Akif hakkında da olumsuz kanaatlere sahiptir. “Mehmet Akif, Cemaleddin Afgani’nin öğrencisidir. Değildir şair bile.” Devam ediyor usta: “Mehmet Akif bence şair bile değildir. Bir takım fikirleri sözleri manzum söylemiştir o kadar. Akif kuvvetli bir Nesir’de değildir. Zaten Akif iyi bir vaizdir. İyi bir hatiptir.”
Cemil Meriç’in ender beğendiği yazarlardan biri de Attila İlhan’dır. “Atilla yaşayan en büyük romancıdır. Kemal Tahir’ den sonra. Dediğim gibi üslubu çarpık çurpuktur ama yaşar insan.” Ancak Attila İlhan bile yazarımızın eleştirisinden kurtulamaz. “Attila İlhan bir vali çocuğu, artist kardeşidir. Bizde ki batıcılıktan nefret eder. Bir Peyami değildir ama romancıdır. Şairdir de. Avrupalıların karşısında olmakla birlikte hiçbir şey getirmiyor… Attila İlhan çizgiye gelmeyen bir adam, deli dolu. Hiç birimiz söyleyemedik onun söylediklerini. Sağ da, sol da rahatsız oluyor. Sol kendisinden kabul etmiyor… Attila sağda da, solda da tek gazeteci. Türkiye’de tek entelektüel Attila. Geçen Birikim’de aleyhinde bir yazı vardı, sağ da, sol da sevmiyor Attila’yı”
Cemil Meriç’in eleştirilerinden tasavvuf uzmanı Abdulbaki Gölpınarlı’ da nasibini alır. “Abdulbaki, çok zekidir ve o nispette tezatları olan bir adamdır. Bu kitapları yazdığı sıralarda inkılapçılığa ve sosyalizme soyunuyordu. Kitaplarda da görüyorsun ya; Materyalisttir. Batı’yı bilmez. Fars edebiyatını bilir sadece. Divan edebiyatı sahasında uzmandır.” Gölpınarlı’nın ayrıca çeşitli gruplarla bir arada görünen çelişkili bir yapısı olduğunu da savunur Cemil Meriç. “Üsküdar’ da Acemler’ e Muharrem’ de vaaz verir. Ağlar, sızlar, zincirlerle dövünür. Öbür taraftan da Marksistlerle yatar kalkar kelimenin tam manasıyla”
Türk sosyolojinin önemli kişiliklerinden biri olan Mehmet İzzet hakkında da eleştirel bir tavır takınır Cemil Meriç. “Mehmet İzzet, sosyolog olarak çok geveze bir adamdır. Kalfadır, doçent seviyesindedir. Usta olmamıştır. Genç öldü yaşasaydı belki durulurdu.”
Kemalist solun önemli kalemi Uğur Mumcu’yu da beğenmez üstadımız. “Uğur Mumcu’ da bir şey yok. Sağa sola saldırır sadece. Gazeteci ve polemikçi olarak iyi. Kültüre değil, gevezeliğe dayanıyor. Niyeti de iyi değil, kötü. Fakat zeki. Umumi kültürü zayıf.”
Cemil Meriç, Orhan Veli’yi de cahil, sığ ve irfan yoksunu olarak tanımlar. “Orhan Veli, Arif Nihat’ın potin bağı bile olamaz. Şair değildir Veli. Zeki fakat cahil. Ataç çıkardı bunları ortaya. Tek kitabı vardır: Nasrettin Hoca. Türkçesi mazbuttur. Çok sığdır. Hiçbir irfanı yoktur. Şiiri bir kümes hayvanına çevirdi. Şiir artık uçamıyor, diye yazdım”
Cemil Meriç, Nurullah Ataç’ı öncelikle kullandığı dil anlayışı üzerinden eleştirir. Onu devrik cümle ve uydurukça kelimeler kullanmakla suçlar. “Ataç otantiktir, kendisidir. Ataç tam bir deliydi evladım. Kendisini tanırım. Babası Ata Bey, Hammer mütercimi. Galatasaray Lisesi’nde okutulmak üzere bir de İktitaf adlı okuma kitabı yazdı. Ataç’ı Galatasaray Lisesi’ne verdiler, okuyamadı. Ataç haylaz bir çocuk. Ataç’ı İsviçre’ye gönderdiler, okusun, diye; orada da okuyamadı. Dört sene kaldı. Bu süre zarfında Fransızca öğrendi. Burada onu arkadaşları Fransızca hocası yaptılar… O yazılarıyla da hiçbir şöhret olamadı. Uydurukça çıkınca şöhret oldu. İsmet Paşa 1938’lerde yanına baş tercüman olarak aldı. Ataç hiçbir şeye inanmaz. Kendisi iyi bir aileden geldiği halde adam olamadı. Üslubuyla kendisidir. Sevimli insandır. Ciddiye alınmamak kaydıyla sevimlidir. Cumhuriyet devrinin tipik bir kalem sahibi ve şahsiyetidir. Etrafındakilere bol bol iltifat dağıtırdı. Herkes onun için Ataç’ı methederdi. Cumhuriyet devrini temsil eden bir aydın tipidir.”
Cemil Meriç’in eleştirilerinden en çok nasibini alan Ziya Gökalp ve Yaşar Kemal’dir. “Hasta bir adamdır Gökalp. İntihara teşebbüs edecek kadar hasta.” “Ben Yaşar Kemal’i sevmem. Nazarımda okur yazar bile değildir.”
Cemil Meriç’e göre “Mehmet İzzet, sosyolog olarak çok geveze bir adamdır. Kalfadır, doçent seviyesindedir. Usta olamamıştır. Genç öldü, yaşasaydı belki durulurdu.”
Cemil Meriç’in Yahya Kemal değerlendirmesi ise şöyle: “Yahya Kemal ‘Mısra benim haysiyetimdir’ diyor. Yahya Kemal’de şiir vardır fakat nesir yoktur. Cami avlusunda dilekçe yazan adamdır, nesirde. Fakat nazmı kusursuzdur. Bunu da az ve tashih yaparak söylemesine borçluyuz” . Cemil Meriç, Yahya Kemal ekolünün en önemli isimlerinden biri olan Tanpınar da eleştirilerden nasibini almıştır: “Tanpınar’ın üslubunu sevmem. Bir bayırı çıkan katarlardan müteşekkil bir trene benzetmiştim üslubunu bir yazımda… Hamdi Bey küçük hesaplar için avuç açan ve ayak öpen bir şahsiyettir.”
Cemil Meriç’e göre “Peyami Safa tabi olarak kıskançtır. Kendisi son derece çirkindi. Akşamcıydı. Her gün içerdi. Bir ara esrar da denemiştir. Nazım’la arkadaştılar. Fatih-Harbiye’yi Nazım’a ithaf etmiştir. Nazım paşazadedir. Yakışıklıdır da üstelik. Dinçtir, sıhhatlidir. Peyami ise hastalıklıdır ve muztarip bir insandır. Nazım, Peyami’ye daima, içmemesi için telkinler yapardı. Bırak, içkiyi derdi. Peyami’nin bir takım tehlikeli alakaları da vardır. Polisin emrindedir. Bu alakalar on da bir psikoz yaratmıştı, adeta. Hâkim sınıfın emrindedir. Kurulu düzenin adamıdır. Hiçbir zaman, ciddi olarak tenkit edememiştir düzeni.”
Cemil Meriç, Ali Bulaç hakkında şu değerlendirmede bulunuyor: “Ali Bulaç Merdinli. Yüksek İslam ve İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Mezunu. 5- 6 defa dersime geldi gitti. Benim talebemdi. Bende bıraktığı intiba: Yobaz denecek kadar ciddi. Bir şey yaptığına inanıyor. İslami mevzuda yazdığını söylüyor. 8.sayıdaki yazıyı beğendim. Bulaç’ın sanayileşme yazısı ütopik. Fakat iyi bir müdafaa” Öyle görülüyor ki, Cemil Meriç en olumlu değerlendirmelerinden birini Ali Bulaç hakkında yapmış.
Sanırım Cemil Meriç’in ölümünün üzerinden epey zaman geçmesine karşın bu kadar çok okunmasının sırrını keşfetmiş bulunuyoruz. Çünkü o, en katılmadığımız eleştirisinde bile samimidir. Cemil Meriç, Türkiye’de eleştiri edebiyatının en önemli kişiliğidir.